YEREL

ÇÜNKÜ BEN ANADOLUYUM...

13.08.2022 - Cumartesi 13:17

ÇÜNKÜ BEN ANADOLUYUM...

Değerli okurlar, bulunduğumuz coğrafyayı hayal gücüyle Anadolu semalarında sizleri gezdirmek istiyorum. Bu coğrafyaya küçük Asya da denilen Anadolu Yarım Adası’nı yüksek irtifada dağlarını, ovalarını, nehirlerini, yaylalarını oturduğum yerden tek tek hayal gücümü zorlayarak anlatmak için gayret etmek istiyorum.

Anadolu yarım adası iç içe karmaşık biri birine zıt sıra dağlarla dolu ve bu dağlarda Köroğlu, Dadaloğlu, Battal Gazi gibi kahramanlarımız yaşadı İnce Memed, Memo Zin gibi ve daha nice hikayelerin yaşandığı; dağların arasında bir birinden bağımsız ovaları ve yükseklerde çağlayan suların oluşturduğu dereleri, düzlüklerinde birleşerek akıp giden nehirleri gibi zenginlikleriyle kadim bir coğrafyadır.

Şimdi ise ovalar da, tarlalar da bomboş! Buğday ve benzeri hububat ekilmez oldu. Yaylalarında ise ayrı bir acı var. Yaylalarında koyunlar otlamaz, kuzular yayılmaz oldu. Sığırlar ise köyden hiç çıkmıyor. Akşam olmadan herkes eve koşuyor, damın altında saklanmaya çalışıyor. Çocuklar köyün sokaklarında, harman yerinde oyunlar oynamaz, koşmaz oldu. Güneyden Kuzeye, Doğudan batıya yurdun tüm kırsalında bunlar yaşanıyor.

Oysa kırsalda yaşayan, çalışan, didinen insanlarda; geceymiş gündüzmüş, onlar için farketmez. Biz böyle yaşadık. Gecenin her hangi bir vaktinde büyüklerimizle beraber tarla veya bostana su bağlamak için evden çıkardık. Güneş doğmadan çok önce... Tarlaya suyu bağlardık çünkü toprağın suya doyması gerekirdi. Güneşle birlikte toprağa su vermek ekine zarar verirdi. Erken buharlaşır ekinlere faydası olmazdı. Geceden toprağa su vermek derinlemesine işler, toprak üstü kuru olsa bile altındaki su ekilenlere can suyu olurdu. Verim artardı. Ya şimdi öylemi? Elbette değil. Her şey güneşle başlar akşam olmadan gölgenin düşmesiyle bitiyor. Bütün işler bir sonraki güne kalıyor.

Daha acısı Anadolu dağları tepeleri vadileri yabancı şirketler tarafından adeta işgal edilmiş! Vahşi bir şekilde geride hiç bir şey bırakmayacak şekilde dağlarımıza saldırıyorlar. Ne kadar kıymetli zenginliklerimiz varsa hepsini alıp götürmek için ellerinden geleni ardına koymuyorlar. Bunu yaparken aynı zamanda doğamızı tahrip ediyorlar geri dönüşü olmayan bir vaziyete bırakıyorlar.

Oysa 1928 yılında köy kanununu çıkaranlar, yabancı şirketler veya unsurları köylerde veya sınırları dahilinde ‘toprak satın alamaz’ şerhi koymuşlardı. Madenler halkındır, halkın adına ancak devlet işletebilir demişlerdi. Bunun ne demek olduğunu biliyorlardı ve bugünlerde bu kanunun önemi daha iyi anlaşılmaktadır.

Kısa bir tespite bulunduk. Saygılarımla...

YORUM YAZ