YEREL

20. YÜZYILA GİRERKEN TÜRKİYE CUMHURİYETİ ÜÇÜNCÜ TÜRK DEVLETİ OLARAK KURULMUŞTUR

23.02.2022 - Çarşamba 21:17

20. YÜZYILA GİRERKEN TÜRKİYE CUMHURİYETİ ÜÇÜNCÜ TÜRK DEVLETİ OLARAK KURULMUŞTUR

Osmanlı İmparatorluğun dağılma sureci içerisinde ve yirminci yüzyılın başlarına gelindiğinde, bu toprakların evlatları vatansız kalınamayacağını biliyordu. Bu bağlamda tüm vatanseverler birçok noktada bir araya geliyor, Türk ulusunun gelecekte nasıl yaşayacağını değerlendiriyor ve kuracakları yeni devlet için çözüm arıyorlardı. Her türlü düşünce ve görüşleri değerlendiriyorlardı.

İlk olarak 1912 yılında Batı Trakya Türk Cumhuriyetini kurdular. Bu devletin ömrü çok uzun olmadı. Kuranlar tarafından çeşitli nedenlerden dolayı çok kısa sürede ortadan kaldırıldı. İkincisi, 12 Nisan 1919 yılında Güneybatı Kafkas Cumhuriyeti, serhat şehrimiz Kars’da kuruldu. Bunun da ömrü çok uzun olmadı. Bu devletin yıkılmasının hemen akabinde Mustafa Kemal Atatürk liderliğinde 19 Mayıs 1919’da başlayan milli mücadele ile Anadolu’da kurulacak olan Cumhuriyetin hayat bulabilmesi mümkün olmuş ve Mustafa Kemal Devrimi halkın kalbinde yer etmiştir.

Gerçekçi devrimler her hangi bir inanca dayalı olmadığı için Anadolu’daki devlet de çağdaş kanunlara dayalı olarak kurulmuştur. İşte Büyük Türk Devrimi de böyle kuruldu. Bu nedenle Türk Cumhuriyeti tarih sahnesinde layık olduğu yerini bulmuştur.

Yirminci yüzyılın başlarında gerçekleşen Türk devrimi ne Amerikan, ne de Fransız devrimlerine benzemez. Batılıların ‘Küçük Asya’ dedikleri Anadolu ve Balkan topraklarında yaşayan, kendine has yaşam tarzı olan insanların, tarihi süre içerisinde edindikleri devlet kurma geleneğinden hayat bulmuştur. Devletin kurulmasında Mustafa Kemal’in arkasında ‘Burjuva’ sınıfı yoktu. Feodal bir yönetimi tasfiye ederek Cumhuriyeti iki temel üzerine oturtmak istedi. Biri ulusal seviyede sınırları beli olan toprak parçası, diğeri yasalar karşısında eşit yurttaşı olan demokratik yönetim şekliydi.

O günlerde Anadolu insanı çok kültürlü, çok mezhepli olarak yaşamını idame ettiriyordu. Ümmetçiliğin egemen olduğu ve Emperyalizmin kıskacında bir ülkeydi. 1920’de Mustafa Kemal’in bu durumdan kurtulmak için Medeni Hukuk ve insana dayalı bir ulus devlet kurmaktan başka seçeneği yoktu ve olamazdı da… Çünkü okuryazar insanı bile yok denecek kadar az olan gelişmemiş köylü bir halkın değiştirilmesi kolay değildi. Feodal, yarı bağımlı bir toplum devralıyordu ve baştan aşağı değişmesi gerekiyordu. Bunu yapabilmek için radikal kararlar almasından daha tabii ne olabilirdi? Ortaçağ düşünce ve kültürüne sahip olan ve buna uygun yaşayan toplumun yanında oturup sonsuza kadar bekleyemezdi. Kimsesizlerin kimsesi dediği Cumhuriyet yönetimi ve devrimleri gerçekleştirmeliydi ve bu da yapıldı.

Anadolu toprakları üzerinde kurulan Cumhuriyet, siyasal ve kültürel olarak örneği bulunmayan ve tüm özelikleriyle kendine has tarihsel gerçekliğe dayalı, insanı önceleyen akıl ve bilimin yolunda ilerleyebilen özgür yurttaş yetiştirmeyi hedefleyen yönetim biçimi olmalıydı. Mustafa Kemal bunu hiçbir kuşkuya mahal bırakmayacak şekilde başardı. Bir asır sonra masa başında oturup yüz yıl öncesinin somut gerçekliklerini dikkate almadan devletin kuruluş dönemini eleştirmek doğru olmayan bir davranıştır. Kurucu irade aldığı kararlar neticesinde Türkiye Cumhuriyeti devletini modern dünyanın en güçlü devletlerinden biri yapabilmiştir. Laiklik ise sadece siyasi ve felsefi tercihler sonucu benimsenmeyip, tarihi süreçlerin sonucu ve toplumsal barışın politik ve hukuksal temellerinin dayanağı olarak şekillendirilmiştir. Toplumsal barışın temelini oluşturan yöntem olarak tanzim edilmiştir. Bu nedenledir ki ‘Türkiye Cumhuriyeti ilelebet payidar kalacaktır’ sözü o yıllarda söylenmiş ve bugün de kabul görmektedir.

Saygılarımla…

YORUM YAZ